Tanzimat’tan önceki dönemde iş ve çalışma hayatında din ile örf ve adet kuralları etkilidir. 11. yüzyıldan sonra dinin belirleyici olduğu zaviyelerden loncalara geçiş yaşanmıştır. İlave olarak Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Ahilik Teşkilatı’nın etkili olduğu da herkesin malûmudur.
1839’daki Tanzimat Fermanı ile Türkiye’de siyasî ve hukukî manada modern devlete doğru geçiş yaşandığı ve 1856’daki Paris Antlaşması ile de Türkiye’nin Avrupa devlet ve hukuk sisteminin üyesi olduğu kabul edilmektedir. Türkiye sanayileşme yarışında Avrupa’nın gerisinde kalmasına rağmen iş ve çalışma hayatı ile ilgili konularda Avrupa’yı izlemiştir. Konu ile ilgili ilk çalışmalar arasında dinlenme ve çalışma saatlerini düzenleyen 1865’deki Dilaver Paşa Nizamnamesi, 1866’daki Askerî Tekaüt Sandığı, 1869’daki madenlerdeki angaryayı kaldıran Maadin Nizamnamesi ve 1881’deki Memur Emekli Sandığı düzenlemeleri sayılabilir.
Ülkemizin ilk medenî kanunu olan Mecelle 1877 yılında yürürlüğe girmiş ve Mecelle’de işçi, işveren ve iş ilişkisi ile ilgili düzenlemeler yer alıp, akit serbestisi ilkesi ile liberal bir yaklaşım benimsenmiştir.
Meşrutiyet döneminde başlayan işçi eylemleri zamanla toplu iş bırakma eylemlerine dönüşünce 1909’da Tatil-i Eşgal Kanunu ile grevlere yönelik ciddi kısıtlamalar getirilmiştir. Aynı yıl Cemiyetler Kanunu da çıkarılmıştır. 1913 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu yürürlüğe konulmuştur. 1911’den beri savaşta olan ülke bir yıl sonra da Umumi Harbe gireceğinden siyasî ve iktisadî yıkım da kapıya dayanmıştır.
1921 yılında çıkarılan 114 sayılı ve 151 sayılı kanunlarla Zonguldak ve Ereğli’deki maden işçilerinin yararına bir takım düzenlemeler yapılmıştır.
1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi toplanmış ve liberal bir yol izlenmiştir. 1924 yılında tatil günlerini düzenleyen Hafta Tatili Kanunu; 1926 yılında hizmet akdini tanımayan Borçlar Kanunu ve 1929 yılında çocuk, genç ve kadınların çalışma şartlarını ve çalışma sürelerini düzenleyen Umumi Hıfzısıhha Kanunu çıkarılmıştır.
1929’daki Ekonomik Bunalımı’ ndan sonra Türkiye’nin devletçilik politikasına kaydığı ve bunun 1950’li yıllara kadar devam ettiği; 1950 ilâ 1960 yılları arasında liberal; 1961 ilâ 1980 yılları arasında planlı ve nihayetinde 1980’den sonra yeni liberal ekonomik politika uygulanmıştır. Esasında Türkiye’de genel manada karma bir ekonomik modelin benimsendiği görülmektedir.
1936’daki 3008 sayı ile Türkiye’nin ilk İş Kanunu yürürlüğe konmuştur. 1937 ilâ 1967 yılları arasında yürürlükte olan kanunda sınıf esasını öne çıkarmayacak şekilde devlete müdahale olanağı tanınmıştır. Grev hakkı ve lokavt yasaklanmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında çıkarılan 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu iş ve çalışma hayatı ile ilgili ciddi anlamda kısıtlayıcı hükümler getirmiştir.
İş ve çalışma mevzuatındaki asıl ivme İş Dairesi’nin 1945 yılında Çalışma Bakanlığı’na dönüştürülmesi ile olmuştur. 1945’teki 4472 sayılı İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları ile Analık Sigortası Kanunu, 1945’teki 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu, 1946’daki 4837 sayılı İş ve İşçi Bulma Kurumu Kanunu, 1947’daki 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Kanunu, 1949’daki 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanunu, 1949’daki 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 1950’daki 5502 sayılı Hastalık ve Analık Sigortası Kanunu, 1950’daki 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 1951’deki 5853 sayılı İşçilere Hafta Tatili ve Genel Tatillerde Ücret Ödenmesi Kanunu, 1952’deki 5953 sayılı Basın İş Kanunu, 1954’teki 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi Kanunu, 1954’teki 6309 sayılı Maden Kanunu, 1954’teki 6379 sayılı Deniz İş Kanunu, 1960’daki 7467 sayılı Yıllık Ücretli İzin Kanunu bu dönemin ürünüdür.
1961 Anayasası ile sosyal devlet ilkesi anayasadaki yerini bulmuş ve Anayasa’da çalışma ile ilgili hükümler başlığının altında çalışma hakkı, çalışma şartları, dinlenme hakkı, ücrette adalet, sendika kurma hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı konuları düzenlenmiştir. Bu kapsamda 1963’teki 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 1965’teki 275 sayılı Toplu Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile grev ve lokavt yasakları kaldırılmıştır. Mezkûr sigorta kanunları 1965’teki 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu adı altında birleştirilmiştir. 1967’deki 931 sayılı yasa ile İş Kanunu yenilenmiştir. 1971’deki 1475 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ile Diğer Bağımsız Çalışanlar Kanunu ile Bağ-Kur kurulmuştur. Sonra 1971’de iptal edilen iş kanunun yerine 1475 sayı ile yeni bir İş Kanunu çıkarılmıştır.
1982 Anayasası’nda 49 ilâ 55 inci maddeler arasında çalışma hakkı ve ödevi; çalışma şartları ve dinlenme hakkı; sendika kurma hakkı; sendikal faaliyetler; toplu iş sözleşmesi, grev hakkı ve lokavt; ücrette adaletin sağlanması ve 60 ilâ 62 inci maddeler arasında da sosyal güvenlik ile ilgili esaslar düzenlenmiştir.
1983’te çıkarılan 2925 ve 2926 sayılı kanunlarla tarım kesiminde çalışanların sigortalılığı sağlanarak sosyal güvenlik şemsiyesi genişletilmiştir.
Türkiye iş ve çalışma hayatı konusunda uluslararası gelişmelerin de içinde yer almıştır. 1932 yılında ILO’ya üye olmuş, 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ve 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Beyannamesini imzalamıştır. 1968 yılında Avrupa Sosyal Güvenlik Kodunu, 1971 yılında 102 numaralı Sözleşmeyi ve 1986 yılında Avrupa Sosyal Şartı’nı kabul etmiştir.
Son olarak 1999’daki 4447 sayılı Sosyal Güvenlik Reform Yasası ile emeklilik yaşı yükseltilmiş; 2000’deki 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile işsizlik ödeneğine başlanmış; 2003’teki 4857 sayı ile yeni bir İş Kanunu çıkarılmış ve 2006’daki 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında birleştirilmiştir. Nihayetinde 2012’deki 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği İş Kanunu kapsamından çıkarılarak yeni yasa altında düzenlenmiş ve iş ve çalışma hayatı konusunda önemli adımlar atılmıştır.
Haftaya Osmanlı İmparatorluğu’nun sanayileşmesindeki engelleri tartışmak ümidiyle…